E-Yaklaşım / Mayıs 2024 / Sayı: 377
I- GİRİŞ
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde tasarruf oranlarının ve katma değeri yüksek ürün üretme potansiyelinin düşük olması nedeniyle ve özellikle yatırımların belirli bölgelere ve sektörlere kaydırılması amacıyla yerli veya yabancı yatırımcılar tarafından yapılacak yatırımlarının belirli bir plân doğrultusunda teşvik edilmesi gereklidir.
Türkiye’de uygulanan teşvik politikalarının temel çerçevesini, 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (BKK)([1]) oluşturur. Bu BKK dışında özel bazı alanlarda yatırımların ve araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla çeşitli teşvik düzenlemeleri yer almaktadır.
Mezkûr BKK’nın “Amaç” başlıklı 1. maddesinde yapılan düzenleme uyarınca, söz konusu BKK’nın temel amaçlarından bir tanesi de Türkiye’de yabancı gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak uluslararası doğrudan yatırımların artırılmasını sağlamaktır. Söz konusu BKK’da bu amacı da gerçekleştirmek üzere çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
2012/3305 sayılı BKK ile yatırımcılara çeşitli alanlarda çok büyük ve önemli teşvik düzenlemeleri sağlandığı için Türkiye’ye uzun vadeli olarak yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcılar da bu BKK kapsamında verilen desteklerden yararlanmak ve bu çerçevede yatırımlarını bu yönde plânlamak istemektedir.
Uygulamada bazı yabancı yatırımcıların gerek 2012/3305 sayılı BKK’da açık bir düzenleme olmadığı, gerekse bu BKK’nın yeterince analizi yapılamadığı için söz konusu BKK ile getirilmiş olan Devlet teşviklerinden kanunî ve iş merkezi yurt dışında bulunan yabancı şirketler tarafından Türkiye’de açılmış olan şubelerin yararlanıp yararlanamayacağı noktasında çeşitli tereddütleri bulunmaktadır.
Tarafımıza bu konuda yöneltilen sorulara cevap vermek adına bu makalemizde öncelikle, Türk yabancılar hukuku açısından yabancı şirketlerce Türkiye’de açılmış olan şubelerin temel bir çerçevesi çizilecektir. Daha sonra ise, uygulamada tereddütlere neden olan 2012/3305 sayılı BKK ile getirilmiş olan Devlet desteklerinden kanunî ve iş merkezi yurt dışında bulunan yabancı şirketler tarafından Türkiye’de açılmış olan yabancı şubelerin yararlanıp yararlanamayacağı tartışılacaktır.
II- KANUNÎ VE İŞ MERKEZİ YURT DIŞINDA BULUNAN YABANCI ŞİRKETLER TARAFINDAN TÜRKİYE’DE ŞUBE AÇILIŞINA İLİŞKİN ESASLAR
Yurt dışında mukim yabancı şirketler tarafından Türkiye’de şube açılmak istenmesi hâlinde, başvurulacak temel mevzuat metni, 4875 sayılı “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu”([2])dur. Bu Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (b) bendinde “Doğrudan yabancı yatırım:” terimi şu şekilde tanımlanmıştır:
“b) Doğrudan yabancı yatırım: Yabancı yatırımcı tarafından,
1) Yurt dışından getirilen;
. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye,
. Şirket menkul kıymetleri (Devlet tahvilleri hariç),
. Makine ve teçhizat,
. Sınaî ve fikrî mülkiyet hakları,
2) Yurt içinden sağlanan;
. Yeniden yatırımda kullanılan kâr, hâsılat, para alacağı veya malî değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar,
. Doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin haklar,
Gibi iktisadî kıymetler aracılığıyla;
i) Yeni şirket kurmayı veya şube açmayı,
ii) Menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az %10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı,” ifade eder.
4875 sayılı Kanunda yer alan bu terimden çıkarılacak birinci temel kural, yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’de şirket kurmak veya şube açmak suretiyle yapılan yatırımlar doğrudan yabancı sermaye yatırımıdır. Kanun hükmünde “yeni” sıfatı yer aldığı için doğrudan yabancı sermaye yatırımları yeni kurulacak şirketler ve kanunî ve iş merkezi yurt dışında bulunan yabancı şirketler tarafından Türkiye’de yeni açılan şubeler için söz konusu olabilecektir.
Kanun düzenlemesine göre, yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’de yeni bir şirket kurulması veya şube açılmasının doğrudan yabancı sermaye yatırımı olduğu hususunda şüphe yoktur. Kanun düzenlemesi bunun da ötesinde, yabancı yatırımcılar tarafından menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az % 10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmak şeklinde gerçekleşen yabancı yatırımları da doğrudan yabancı sermaye yatırımı olarak nitelendirmiştir.
4875 sayılı Kanun’un 3. maddesinde yer alan bu terimden çıkarılabilecek bir diğer husus, yabancı yatırımcıların Türkiye’deki örgütlenme modellerinin temel çerçevesi ile ilgili kuraldır. Yapılan düzenlemeye göre, yabancı yatırımcıların Türkiye’deki temel örgütlenme modelleri aşağıdaki modellerden oluşmaktadır:
1- Türkiye’de tamamı ve/veya bir kısım yabancı sermaye ile şirket kurmak,