E-Yaklaşım / Eylül 2023 / Sayı: 369
I- GİRİŞ
Gerçek kişilerin vergiye tabi gelirleri arasında önemli bir yer tutan menkul kıymet gelirleri, Gelir Vergisi Kanunu’nda, bu kıymetlerin vade tarihine kadar elde tutulmasından elde edilen faiz gelirleri ile vade tarihinden önce elden çıkarılmasından sağlanan alım satım kazançları olarak iki ana başlık altında değerlendirilmektedir.
Hisse senedi kâr payları, TL ve yabancı para cinsinden açılan mevduat hesaplarına yürütülen faizler, repo kazançları, her nevi tahvil ve Hazine bonosu faizleri, alacak faizleri, faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr payları, katılım bankalarınca kâr ve zarara katılma hesabı karşılığı ödenen kâr payları, sigorta ve emeklilik şirketlerince katılımcılara yapılan irat ödemeleri anılan Kanun’un 75. maddesinde “menkul sermaye iradı” olarak tanımlanmıştır.
Menkul kıymetlerin vadesinden önce elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar ise yine aynı Kanun’un mükerrer 80. maddesi uyarınca “değer artış kazancı” olarak kabul edilmektedir.
Makalemde hisse senetleri ve katılma belgelerinden elde tutulmasından ve elde çıkarılmasından elde edilecek kazançların ne olduğu ve ne şekilde vergilendirilmesi gerektiğini irdeleyeceğiz.
II- MENKUL SERMAYE İRADI
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinde; Sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradıdır.
Aşağıda sayılan gelirler, Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinde menkul sermaye iradı olarak tanımlanmıştır:
Hisse senedi kâr payları ve iştirak hisselerinden doğan kazançlar,
Yatırım fon ve ortaklıklarından elde edilen kâr payları,
Her nevi tahvil faizleri (Devlet tahvili, Hazine bonosu, eurobond, özel sektör tahvili, yabancı menşeli tahvil vb.),
Alacak faizleri,
Mevduat faizleri (Döviz tevdiat hesaplarının anapara kur farkları gelir sayılmaz),