Yazar: İsmail KARAKOÇ*
Yaklaşım / Mayıs 2022 / Sayı: 353
I- GİRİŞ
Son dönemde teknolojinin gelişmesi ile sınırların ortadan kalktığı küreselleşen dünyada, yurtdışından hizmet alımlarının sayısı ve çeşidi gitgide artmaktadır. Başta, çok uluslu şirketler tarafından sıklıkla yurtdışından tercüme hizmeti satın alımı göze çarpmakla birlikte yurtdışına iş yapan birçok şirket tarafından da bu yöntem kullanılmaktadır. Özellikle dünya çapında faaliyet gösteren şirketlerin alım ve satımlarda farklı dillerden sözleşmelerinin olması da ayrıca bu hizmetlerin talebini artırmaktadır.
Yurtiçinde faaliyet gösteren mukim bir şirketin, yurtdışından tercüme hizmeti satın alımında vergi kanunlarında yer alan bazı yükümlülükleri yerine getirmesi gerekmektedir. Bu kapsamda kurum stopajı ve katma değer vergisi öne çıkmakta ancak söz konusu mukim ülke ile Türkiye arasından çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması bulunması durumunda ise ilgili anlaşma hükümlerine göre davranılması da unutulmamalıdır.
Bu makalemizde, Türkiye’de mukim bir şirketin, yurtdışından satın alınan tercümanlık hizmetinin vergilendirilmesi konusu, Katma Değer Vergisi ile özellikle çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları da dikkate alınarak Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında değerlendirilecektir.
II- KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65. maddesinde; “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.
Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmıyan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.” hükmü yer almaktadır. Kanuna göre tercümanlık özel mesleki bilgi ve maharet gerektiren bir faaliyettir.
Dolayısıyla yurt dışında mukim tercümanın Türkiye mukimi bir şirkete sağladığı tercümanlık hizmeti, serbest meslek hizmeti niteliğindedir.
Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Tam ve Dar Mükellefiyet” başlıklı 3. maddesinin ikinci fıkrasında; Kanunun birinci maddesinde sayılı kurumların (Sermaye şirketleri, Kooperatifler, İktisadî kamu kuruluşları, Dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler ve İş ortaklıkları) kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayanların sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançları üzerinden dar mükellefiyet esasında vergilendirileceği hükme bağlanmıştır. Kanuni merkezden maksat, vergiye tabi kurumların kuruluş kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde gösterilen merkezdir. Yine maddenin üçüncü fıkrasının (c) bendinde ise Türkiye’de elde edilen serbest meslek kazançları dar mükellefiyette kurum kazancını oluşturan kazanç ve iratlar arasında sayılmıştır.
Mezkûr Kanun’un “Dar Mükellefiyette Vergi Kesintisi” başlıklı 30. maddesinde ise; dar mükellefiyete tabi kurumların maddede sayılan kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dâhil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye’de elde ettikleri serbest meslek kazançları üzerinden kurumlar vergisi tevkifatı yapılması öngörülmüştür.
V…