E-Yaklaşım / Mayıs 2024 / Sayı: 377
I- GİRİŞ
Son dönemlerde gerek deprem nedeniyle oluşan büyük felaketin yaralarını sarmak, gerekse uygulanan ekonomik politikalarının sonucunda ortaya çıkan maliyetleri karşılamak amacına yönelik çeşitli kamu finansmanı paketleri yürürlüğe konulmuştur.
Bunlardan biri sistemde var olan mükelleflerin vergi yüklerini artırmaya yönelik getirilen ve uygulamaya alınan vergisel tedbirlerdir. Özellikle KDV ve kurumlar vergisi oranlarında yapılan artışlar, istisna kazanç kalemlerine getirilen ilave vergi yükü ve ek MTV, önemli kalemlerden birkaçını oluşturmaktadır.
Son olarak dünya çapında gelir grupları arasında servet uçurumunun giderilmesine yönelik dillendirilen ve gelişmiş çoğu Avrupa ülkesinde uygulanan diğer bir öneri ise bütüncül bir servet vergisine yönelik olanıdır. Gelirin harcanmayan ve birikime yönlendirilen kısmı olarak ifade edilebilecek servet unsurlarından, gelirden alınamayan vergiye alternatif veya bu eksikliği ikame edici bir mahiyette tek seferlik veya daimi mahiyette, var olan servet vergilerine ek olarak, yeni bir vergi ihdası olarak dillendirilmektedir.
Vergi sisteminde var olan sorunlara çözümler üretilmeden veya tam anlamı ile vergi kanunlarının gereği yapılmadan, yeni, ilave ve sistemdekileri yine bir kez daha vergileyecek bir açılımın adalete uygun, eşit ve kapsayıcı olduğundan bahsetmek, en azından gelinen aşama için rasyonel görünmemektedir.
Bu bağlamda, servet vergisini tartışmadan önce ve öncelikle cari sistemdeki temel sorunları ve çözümleri tartışmadan, başka bir maceraya atılmak, sadece ve sadece bir illüzyondan öte anlam taşımayacaktır.
II- TÜRKİYE’DE SERVETİN VERGİLENDİRME YÖNTEMLERİ
Temel üç ana başlık altında vergileri, gelir ve kazanç sağlayan faaliyetlere bağlı alınan vergiler, gelirin tüketilmesi esnasında ve ekonomik işlemlerin yapılmasına bağlı alınan vergiler ile gelirin harcanmayan kısmının dönüştüğü taşınır ve taşınmaz varlıklar üzerinden alınan vergiler ile servetin el değiştirmesine bağlı alınan vergiler şeklinde gruplandırmak mümkündür.
Kişilerin ödeme güçlerinin göstergesi gelir ve harcamalara ek olarak üçüncü bir gösterge servet unsurlarıdır. Doğal olarak servet unsurlarının edinimi, tasarruflarından yatırıma dönüşen kısımları ile servetin çeşitli nedenlerle aktarımına bağlı servet oluşumundan meydana gelmektedir.
Kişilerin gelirleri, başka bir eşitlikle tüketim ve tasarruf toplamı olarak ifade edilebilir. Tasarrufun bir kısmı menkul kıymet şeklinde yatırım araçlarına plase edilirken bir kısmı da taşınır veya taşınmaz mallara dönüştürülmektedir. Kaldı ki bu dönüşüm de nihayetinde mal ve hizmetin niteliğine göre harcama vergilerine ayrıca tabi tutulmaktadır.
Taşınır ve taşınmaz malların elde bulundurulması ve resmi sicillere işlenmesi sonucunda belirli dönemler itibari ile alınan maktu veya nispi vergileme, servet üzerinden vergilemedir. Diğer taraftan birikmiş servetin, kişilerin servetine miras, yarışma, bedelsiz intikal ve diğer yöntemlerle geçişinde de ayrıca bir servet transferi vergilemesi yoluna gidilmektedir.
Servet transferi tek seferlik bir vergilemeye tabi iken, sonraki aşamalarında servete dönüştüğü kıymetin türü ve niteliği dikkate alınarak ayrıca servet vergilemesine daimi olarak tabi tutulabilmektedir.
Sonuç olarak, Türk vergi sistemi açısından uluslararası sınıflandırmada benzer şekilde yer alan emlak vergisi (bina, arsa, arazi ve değerli konut vergileri) ile MTV birer servet vergisi iken, veraset ve intikal vergisi ise servet transferi vergisi olarak kategorize edilmektedir.
III- GERÇEK SERVET VERGİSİ UYGULAMASINI ZORLAŞTIRAN ETMENLER
A- YÜKSELEN KAYIT DIŞI GRAFİĞİ
Türkiye’nin en temel problemlerinden ve makro göstergelerinden biri kayıt dışı ekonomideki olumsuz süreç, milli gelir dağılımından vergi gelirlerine, suç örgütlenmesinden adil bir sistemin inşasına kadar geniş bir yelpazede tüm sistemi etkilemeye devam etmektedir.
Öyle ki Türkiye’nin kayıt dışı görünümü ile ilgili olarak, milli gelir içerisindeki payının da yükseldiği görülmektedir. Son olarak yayımlanan 2022 yılı projeksiyonlarında kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün milli gelire oranının % 32,9’a yükseleceği tahmin edilmiştir. Bu oranın ortalama oranın (% 17,3) iki katına bir rakama yakınsadığını ve son sıralara yapışık bir görünüm arz ettiği görülebilmektedir.