Türkiye’de Kalma Süresinin 4 Seri No.lu Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları Genel Tebliği Çerçevesinde Değerlendirilmesi

[responsivevoice_button voice="Turkish Male" buttontext="Makaleyi Sesli Dinle"]

Yazar: Sinem YEŞİLDAĞ DEMİR*

Yaklaşım / Mayıs 2022 / Sayı: 353

 

I- GİRİŞ

Gelişen ve buna bağlı olarak da her alanda değişen dünya düzeninde, ekonomik sistemin aktörlerinin küresel pazarlarda çok çabuk ve hızlı bir şekilde buluşması şirketler arasında ticari faaliyetlerin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Şirketler, ihtiyaç duydukları birçok hizmeti yerel pazarlarda karşılayabildikleri gibi vergisel veya kalite ya da fiyat gibi avantajlar nedeniyle ülke dışından temin etme yoluna girişmektedirler. İhtiyaç duyulan hizmetler know how benzeri gayrimaddi haklara ilişkin olabileceği gibi ticari kazanç olarak değerlendirilebilecek hizmetlere ilişkinde olabilir. Bu yazımızda, dar mükelleflerin danışmanlık vb. serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de verdikleri hizmetler karşılığında elde ettikleri kazançlara ilişkin vergilendirme yetkisinin Türkiye’de olması gereken “kalma süresi” koşulu 4 Seri No.lu Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları Genel Tebliği çerçevesinde değerlendirilmeye alınmıştır.

II- YURT DIŞINDAN TEMİN EDİLEN HİZMETLER VE VERGİLENDİRİLMESİ

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu(KVK)’nun 1. maddesine göre, sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadî kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler ve iş ortaklıklarının gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşan kazançları kurumlar vergisine tabidir.

Bir hesap döneminde elde edilen kazançların beyan edilip edilmeme ya da tevkifata tabi tutulup tutulmaması bakımından iki türlü mükellefiyet türü bulunmaktadır. Tam ve dar mükellef olarak ayrıma gidilen mükellefiyet türü KVK’nın 3. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Kanunun 1. maddesinde sayılı kurumlardan kanunî veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar tam mükellef statüsünde olacak ve gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden vergilendirileceklerdir. Kanun’un 1. maddesinde sayılı kurumlardan kanunî ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirileceklerdir.

Mezkur Kanun maddesinin üçüncü fıkrasında dar mükellefiyette kurum kazancını oluşturan kazanç ve iratlar bentler halinde sayılmıştır. Bu kazançlardan biri de serbest meslek kazançları olup, serbest meslek kazançlarının dar mükellef olarak vergilendirilmesinde kazancın Türkiye’de elde edilmiş olması şartı koşulmuştur. Elde edilmeden kasıt, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin son fıkrası uyarınca, ödemenin Türkiye’de yapılması veya ödeme yabancı memlekette yapılmışsa, Türkiye’de ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın hesaplarına intikal ettirilmesi veya karından ayrılmasıdır başka bir ifade ile yasal defter kayıtlarında gider olarak gösterilmesidir.

Dar mükellef kurumların vergilendirilmesinde istisnalar dışında tevkifat yöntemi esas kılınmıştır. KVK’nın 30’uncu maddesinde, dar mükellefiyete tabi kurumların aynı maddede bentler halinde sayılan kazanç ve iratlar üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dâhil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Bu bağlamda mezkur maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde serbest meslek kazançlarından bahsedilmiş olup, nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller üzerinden kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan vergi kesintisi oranları, 2009/14593 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 03.02.2009 tarihinden itibaren petrol arama faaliyetleri dolayısıyla sağlanacak kazançlarda % 5, diğer serbest meslek kazançlarında % 20, olarak belirlenmiştir.

Görüntülenme Sayısı