Yaklaşım Logo

Sosyal Güvenlik Mevzuatına Göre Mücbir Sebep Uygulaması

MevzuautTR Reklam

Yazar: Fahrettin YÜKSEK*

E-Yaklaşım / Şubat 2024 / Sayı: 374

I- GİRİŞ

Ülkemiz maalesef 2023 yılında başta Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat tarihli deprem felaketleri olmak üzere sene boyunca birçok doğal afetle karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizin aktif deprem kuşakları içerisinde yer alması, çarpık yapılaşma kültürümüz, global ısınmanın etkisiyle mevsim geçişlerinin daha sert yaşanması nedeniyle kuraklık ve sel olaylarının artması, yine sık sık dillendirilen küresel salgın riskleri gibi bir çok sebepten dolayı sosyal hayat gibi çalışma hayatı da sekteye uğramakta bu çerçevede işverenlerin yasal yükümlülüklerini yerine getirmeleri önünde engeller ortaya çıkmaktadır. Makalemizde son değişiklikler ve güncel haliyle sosyal güvenlik mevzuatında mücbir sebep uygulamaları hakkında değerlendirmelere yer vereceğiz.

Mücbir sebep kavramı genel olarak; Bir görev, taahhüt veya sorumluluğun yerine getirilmesini kısmen veya tamamen engel teşkil edebilecek nitelikte bulunan, tarafların iradesi dışında gerçekleşen doğal afet, ölüm, iflas, yangın, hastalık, tutukluluk ve buna benzer haller olarak tanımlanmaktadır. Mücbir sebeplerin birçoğunun kişilerin önceden beklemediği veya tahmin edemeyeceği, beklense ve tahmin edilse dahi engelleyemeyeceği dıştan gelen olağandışı nitelikte olay veya durumlar olması nedeniyle hayatın her anında karşımıza çıkabilecek bir potansiyeli mevcuttur. Bu durum, günlük hayatta bir hakkın kullanılmasına engel olabildiği gibi yine kanuni sorumlulukların yerine getirilememesine ve ertelenmesine de neden olabilmektedir.

II- YASAL MEVZUAT VE UYGULAMA

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 91. maddesinin birinci fıkrasında, “Yangın, su baskını, sel, kuraklık, yer kayması, deprem gibi afetlerle ağır hastalık, ağır kaza, tutukluluk ve sabotaj gibi nedenlerle ticari veya ekonomik kayıplara uğrayan işverenler, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılar ile bu Kanuna göre primlerini kendileri ödeyen sigortalılar, bu durumu belgelemeleri kaydıyla vakanın veya afetin meydana geldiği tarihten itibaren üç ay içinde talepte bulunmaları ve prim ödeme aczine düştüklerinin, yapılacak inceleme sonucu anlaşılması hâlinde, yukarıda belirtilen vaka veya afet tarihinden önce ödeme süresi dolmuş mevcut Kuruma olan borçlar ile vaka veya afetin meydana geldiği tarihi takip eden üçüncü ayın sonuna kadar tahakkuk edecek Kuruma olan borçları, vaka veya afetin meydana geldiği tarihten itibaren bir yıla kadar Kurumca ertelenebilir”  hükmü yer almaktadır.

2020/20 sayılı İşveren İşlemleri Genelgesinin Beşinci Kısmında, Afet Ve Diğer Mücbir Sebep Hallerinde Belgelerin ve Beyannamelerin Verilme Süresi ve Primlerin Ertelenmesine İlişkin İş ve İşlemler açıklanmış olmakla birlikte Birinci Bölüm “1.4- Prim Ödeme Aczine Düşüldüğünün Belgelenmesi” başlıklı maddesinde; “5510 sayılı Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre ilgililerin prim ödeme aczine düştüklerinin yapılacak inceleme sonucunda tespit edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, bu husustaki incelemenin, sosyal güvenlik denetmenlerince yapılması icap etmekte olup, incelemeyi yapacak Kurum’un denetim ve kontrolle görevli memurunun işyerinin ve işverenin mali, sosyal durumunu değerlendirerek düzenleyeceği raporlarda ilgililerin “prim ödeme aczine düştüklerini” belirtilecektir. İşverenlerin süresinde Kuruma gerekli belge ve bilgilerle başvurmalarına karşın Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurları tarafından düzenlenen raporlarda prim ödeme aczine düşmediklerinin belirtilmesi halinde ise belgelerin verilme süresi ve primlerin ertelenmesi söz konusu olmayacaktır. Diğer taraftan, Bakanlık ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca müştereken belirlenen vaka, afet veya mücbir sebep hâllerinde ayrıca işverenlerin “prim ödeme aczine düştüklerini” belgelendirmelerine gerek bulunmamaktadır” şeklinde açıklamalar yapılmıştır.     

Sosyal Güvenlik Kurumu’nca, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 48. maddesi uyarınca yapılacak tecil ve taksitlendirmelerde “Kasa+Banka+Kısa Vadeli Alacaklar / Kısa Vadeli Borçlar” formülü sonucu bulunacak oranın “2” ve altında olması halinde, bu durum borçlu açısından “çok zor durum” hali olarak kabul edilerek tecil ve taksitlendirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin karar verilmektedir.

5510 sayılı Kanun’un 91. maddesinde yer alan “prim ödeme aczi” ile 6183 sayılı Kanun uygulamasındaki “çok zor durum hali” kavramları birbirine yakın gibi değerlendirilse de aslında farklı kavramlardır. Bu nedenle işverenin çok zor durum halinde olması veya olmaması prim ödeme aczine de düştüğünün veya acze düşmediğinin tek başına kriteri ve belirleyicisi olmamaktadır. İşletmenin mali durumunu gösteren rasyolardan biri olan ve “Kasa+Banka+Kısa Vadeli Alacaklar / Kısa Vadeli Borçlar” formülü ile tespit edilen oran, bunlardan sadece biridir. Tutulan defter dikkate alındığında likidite oranı, nakit oranı, stok bağımlılık oranı, faiz karşılama oranı gibi diğer likidite oranları da işletmenin mali yapısını göstermesi açısından önemli rasyolar olmakla birlikte bilanço, gelir tablosu ve nakit akış tablosu gibi mali tablolarda mali durum açısından bilgiler içermektedir.

5510 sayılı Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre ilgililerin prim ödeme aczine düşme durumunun tespitinde sadece işletmenin cari oranına bakılarak değil 2020/20 sayılı Genelgede açıklandığı üzere geniş bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Yine 5510 sayılı Kanun’un 91. maddesinin üçüncü fıkrasında da zor durum halinden bağımsız olarak işyerinin afet bölgesinde bulunması yeterli kabul edilmiştir.

Bu itibarla, 5510 sayılı Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre SGK’nın denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılacak incelemelerde işverenlerin mali durumunun değerlendirilmesi ve prim ödeme aczine düşüp düşmediğinin belirlenmesi aşamasında hangi kriterlerin esas alınacağına dair ikincil mevzuatta herhangi bir düzenleme bulunmamakla birlikte, vaka veya afetten etkilenen işverenler hakkında yapılan incelemede işverenlerin mali durumlarını gösterir rasyo değerleri ve mali tabloları ile sınırlı kalınmayarak bir bütün olarak incelenmesi ve değerlendirmeye tabi tutulması önem arz ettiğinden buna göre; Vaka veya afete ilişkin mahkeme kararı, belediyeden (itfaiye, zabıta vb.), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın ilgili il müdürlüğünden, tarım il/ilçe müdürlüğü, kolluk kuvvetleri veya benzeri bir başka kamu kurumundan temin edilen bilgi, belge ve tespitlerin incelenmesi, vaka veya afete ilişkin Hazine ve Maliye Bakanlığı ilgili birimlerince verilen benzer kararlara bakılarak dikkate alınması, vaka veya afetin meydana geldiği adrese gidilerek işyerinin yaşanan vakıadan etkilenme durumu ile ilgili tespitler yapılması, işyerinde faaliyetin sürüp sürmediği, mal veya hizmet üretimine devam edilip edilmediği, işyerinin fiili yapısı ile makine ve teçhizatta meydana gelen hasar ve kayıpların görülmesi ve belirlenmesi, İşyerinin ve faaliyette bulunduğu sektördeki diğer işyerlerinin işçi temininde zorluk yaşayıp yaşamadıkları hususu da dikkate alınıp vakıa ve afet sonucu işyerinde üretimin durması veya yapılamaz hale gelmesine rağmen işçi çıkışlarının yapılmayarak (üretim sürecine yeniden girme planlama ve çalışmaları ile birlikte işçinin işten çıkışının yapılmasının işverene getirebileceği ücret, tazminat vs. sorumluluk ve yükümlülükler de dikkate alınarak) işçilerin hizmet akitlerinin sona erdirilip erdirilmediği, dolayısıyla SGK’ya bildirimlerinin devam edip etmediğine bakılmakta (vaka sonucu işyerinde mal veya hizmet üretimi yapılamasa da hizmet akdi devam ettiği sürece işçinin fiilen çalıştırılmaksızın her an işveren emrinde bulunacak şekilde bekletilmesi hizmet akdine halel getirmediği ve sigortalılığını da etkilemeyeceği hususları da göz önünde bulundurularak) dolayısıyla sigorta prim tahakkuklarının oluşup oluşmadığının belirlenmekte, prim ödeme yükümlülüğünün ve sigorta prim borcunun, işveren, işçi ve işyerinin varlığı ile mümkün olabileceğinden hareketle faaliyette bulunulacak bir işyeri kalmamışsa veya meydana gelen vakıadan olumsuz etkilenerek faaliyetine devam edemez hale gelmişse bu durumun işyerinde işçi çalıştırmayı ve dolayısıyla prim ödeme yükümlülüğünü olumsuz yönde etkileyebileceği…

Diğer Yazılar
Görüntülenme Sayısı
Şimdi Abone-Ol

ABONE OL

Podcst Dinle
En Çok Okunanlar