Yazar: Cüneyt ÖZEN*
I- GİRİŞ
İşçilerin çalışma
sürelerine ilişkin hükümler, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 63. ve devamındaki
maddelerde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Kanunda tanımına yer
verilmeyen “çalışma süresi” kavramı,
İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nin([1])
3. maddesinde “işçinin çalıştırıldığı işte geçirdiği süredir.” şeklinde
tanımlanmıştır. Anılan Yönetmeliğin 9. maddesinde işverenlerin, işçilerin çalışma sürelerini uygun araçlarla belgelemek
zorunda oldukları hükme bağlanmıştır. Çalışma sürelerinin uygun araçlarla
belgelenmesi, taraflar arasında uyuşmazlık çıkması halinde işverenin elini oldukça
güçlendirecektir. Zira Yargıtay tarafından verilen kararlarda fazla çalışmanın
ispatı konusunda işyeri kayıtlarının, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren
belgelerin delil niteliğinde olduğu belirtilmektedir. Yönetmelik işverenlerin
çalışma sürelerini hangi araçlarla belgeleyeceklerine ilişkin bir düzenleme
getirmemiş olmakla birlikte uygulamada imza föyleri, kart basma, parmak
izi takip sistemi gibi pek çok farklı uygulama ile mesai takibi yapılmaktadır.
Bilindiği üzere
kişisel veri kavramı tüm dünyada geniş yankı bulması ile birlikte ülkemizde de
24.03.2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu([2])
ile mevzuatımıza girmiştir. Kanun ile ulusal mevzuatımızda uluslararası
mevzuata uygun olarak özel hayatın gizliliği kapsamında kişilik hakkının bir
uzantısı olan kişisel verilerin veri sahibinin rızası dışında Kanuna aykırı
olarak kullanılmasını veya paylaşılmasını önlemeyi amaçlanmaktadır. 6698 sayılı
Kanunda “Kişisel veri; kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye
ilişkin her türlü bilgiyi ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu
tanım oldukça geniş kapsamlı bir tanım olup Kanun’un 6. maddesinde; özel
nitelikli kişisel veri; kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi
inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya
da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik
tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri olarak
tanımlanmıştır.
İşte bu yazımızda,
çalışma hayatında işçilerin mesai takipleri açısından işverenlerce sıkça
kullanılan park izi takip sisteminin Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ndan
sonra da uygulanıp uygulanamayacağı konusu açıklanmaya çalışılacaktır.
Öncelikle çalışma sürelerin belgelenmesine ilişkin 4857 sayılı İş Kanunu ve
ilgili yönetmelikte yer alan hükümlerden kısaca bahsedilecek daha sonra 6698
sayılı Kanun kapsamındaki durum yargı kararları ışığında ele alınacaktır.
II- YASAL DÜZENLEME
4857 sayılı İş Kanunu’nun 63. maddesinde
“Genel
bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi
kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit
ölçüde bölünerek uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. İş Kanununa İlişkin
Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nin 3. maddesinde, bu hüküm tekrarlandıktan sonra
İş Kanunu’nun 66. maddesinde yazılı sürelerin de çalışma süresinden sayılacağı
aynı Kanun’un 68. maddesi uyarınca verilen ara dinlenmelerinin çalışma
süresinden sayılmayacağı belirtilmiştir. İlgili Yönetmeliğin 8. maddesinde
işverenlerin günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme
saatlerini işyerlerinde işçilere uygun araçlarla duyurulması gerektiği, yapılan
işlerin niteliğine göre, işin başlama ve bitiş saatlerinin işçiler açısından
farklı şekilde düzenleneceği hükme bağlanmıştır. İlgili Yönetmeliğin 9. maddesinde;
işverenlerin, işçilerin çalışma sürelerini uygun araçlarla belgelemek zorunda
olduğu belirtilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 41. maddesinde
fazla çalışma; Kanunda yazılı şartlar çerçevesinde haftalık 45 saati aşan
çalışmalar, haftalık
çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda bu
çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle
çalışma olarak tanımlanmıştır.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesinde, açık rıza; belirli bir konuya ilişkin, bilgilendirilmeye dayanan ve…