Yazar: Serdar GÜNAY*
I-
GİRİŞ
5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın 21. maddesinde iş kazası ve
meslek hastalığı ile hastalık bakımından üçüncü kişilerin sorumluluğu
düzenlenmiş ve olayın üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmesi
halinde Kurum’ca yapılacak işlemler belirlenmiştir. Uygulamada olayla ilgili
yargılamada kusurlu görülen üçüncü kişiler olduğu, ancak haklarındaki hükmün
açıklanmasının geri bırakıldığı görülmektedir. Bu hallerde üçüncü kişilerin
sorumluluğu makalemizin konusudur.
II-
ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSUR SORUMLULUĞU
5510 sayılı Yasa’nın
21. maddesi 4. fıkrasında “İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık,
üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak
sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan
gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep
olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.”
hükmü ile de üçüncü kişilerin kusur sorumluluğu düzenlenmiştir.
Kusurun tanımı
Yasalarda yapılmamıştır. Uygulama ve öğretide kabul görmüş tanıma göre; kusur,
hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma
olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış
olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir
davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar
altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır(1).
Yine, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşe göre, sorumluluk hukuku açısından kusurun, kast ve ihmal (taksir) olmak üzere ikiye ayrılacağı kabul edilmektedir.
Bu bağlamda, kast
hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi; ihmal ise,
hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için
gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir. Öğretide ve yargısal uygulamada yerleşik
şekliyle sadece kusurun “ihmal türü”
kusur sözcüğü ile ifade edilmekte, “kast
türü” ise yine “kast” olarak
anılmaktadır.
Kusur, hukuki açıdan ağır, hafif ve orta
olmak üzere bir ayrıma tabi tutularak derecelendirilmektedir. Kusurun
derecelendirilmesinde ölçü, nitelik olmaktan çok niceliktir. Birinden diğerine
geçiş, çoğu zaman takdir ve değerlendirmeye dayalıdır.
III-
CEZA MAHKEMESİ KARARLARININ ETKİSİ
Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi “Hâkim,
zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı
hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı
olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun
değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini
bağlamaz.” hükmü
dikkate alınarak ceza yargılaması sonucu kesinleşmiş yargı kararı gereği ceza
hukuku açısından kusurlu sayılan kişiler olsa bile, iş kazası veya meslek
hastalığı olaylarında kanuni gerekçelere dayanmak kaydıyla, bu hükümle bağlı
olmadığı değerlendirmesi yapılmaktadır. Ceza davasında mahkûmiyet kararı
verilenlerin (oranlarla bağlı olmaksızın) kusurlu kabul edilmeleri ise yasal zorunluluk
olarak görülmektedir(2).