Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Halinde Üçüncü Kişilerin Kusur Sorumluluğu

[responsivevoice_button voice="Turkish Male" buttontext="Makaleyi Sesli Dinle"]

Yazar: Serdar GÜNAY*

Yaklaşım / Ocak 2022 / Sayı: 349

I- GİRİŞ

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın 21. maddesinde iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiş ve olayın üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmesi halinde Kurum’ca yapılacak işlemler belirlenmiştir. Uygulamada olayla ilgili yargılamada kusurlu görülen üçüncü kişiler olduğu, ancak haklarındaki hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı görülmektedir. Bu hallerde üçüncü kişilerin sorumluluğu makalemizin konusudur.

II- ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSUR SORUMLULUĞU

5510 sayılı Yasa’nın 21. maddesi 4. fıkrasında “İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” hükmü ile de üçüncü kişilerin kusur sorumluluğu düzenlenmiştir.

Kusurun tanımı Yasalarda yapılmamıştır. Uygulama ve öğretide kabul görmüş tanıma göre; kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır(1).

Yine, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşe göre, sorumluluk hukuku açısından kusurun, kast ve ihmal (taksir) olmak üzere ikiye ayrılacağı kabul edilmektedir.

Bu bağlamda, kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi; ihmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir.  Öğretide ve yargısal uygulamada yerleşik şekliyle sadece kusurun “ihmal türü” kusur sözcüğü ile ifade edilmekte, “kast türü” ise yine “kast” olarak anılmaktadır.

Kusur, hukuki açıdan ağır, hafif ve orta olmak üzere bir ayrıma tabi tutularak derecelendirilmektedir. Kusurun derecelendirilmesinde ölçü, nitelik olmaktan çok niceliktir. Birinden diğerine geçiş, çoğu zaman takdir ve değerlendirmeye dayalıdır.

III- CEZA MAHKEMESİ KARARLARININ ETKİSİ

Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.

Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü dikkate alınarak ceza yargılaması sonucu kesinleşmiş yargı kararı gereği ceza hukuku açısından kusurlu sayılan kişiler olsa bile, iş kazası veya meslek hastalığı olaylarında kanuni gerekçelere dayanmak kaydıyla, bu hükümle bağlı olmadığı değerlendirmesi yapılmaktadır. Ceza davasında mahkûmiyet kararı verilenlerin (oranlarla bağlı olmaksızın) kusurlu kabul edilmeleri ise yasal zorunluluk olarak görülmektedir(2).

Görüntülenme Sayısı