E-Yaklaşım / Temmuz 2023 / Sayı: 367
I- GİRİŞ
Manevi zarar, kişilik hakları hukuka veya ahlâka aykırı bir fiille saldırıya uğrayan kişinin duyduğu acı, elem, üzüntü ve kederi ifade etmektedir. Manevi tazminat davası ise kişinin beden bütünlüğünün zedelenmesi, kişilik haklarının ihlali veya Kanunlarda öngörülen diğer mağduriyetlerin varlığı halinde uğranılan manevi zararın, duyulan acı, elem ve ızdırabın tatmin edilerek giderilmesi amacıyla kişiye tanınan davadır. Manevi tazminat ne bir ceza, ne de gerçek anlamda bir tazminattır. Ceza değildir; çünkü davacının yararı düşünülmeksizin sorumlu olana hukukun ihlalinden dolayı uygulanan bir yaptırım değildir. Mamelek hukukuna dair bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği için de gerçek anlamda bir tazminat sayılmaz. Manevi tazminat, mağdurda veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu doğurmayı amaçlamaktadır.
Gerçek kişiler gibi tüzel kişilerin de (ticaret şirketleri, dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasi partiler, kamu tüzel kişileri vb.), manevi tazminat davası açıp açamayacağı, başka bir anlatımla tüzel kişilerin bir manevi tazminat davasının davacısı olup olamayacağı hususu öğretide uzunca bir süre tartışılmıştır. Gelinen noktada ise hem Yargıtay hem de öğreti tarafından anonim ve limited şirketler de dâhil olmak üzere tüzel kişilerin manevi tazminat davası açabileceği kabul edilmektedir.
İşte bu çalışmada, anonim ve limited şirketlerin manevi tazminat davası açabilme yetkisi detaylı olarak incelenmiş ve değerlendirilmiştir.
II- TÜZEL KİŞİLERİN MANEVİ TAZMİNAT İSTEME YETKİSİNİN BULUNMASI
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu([1]) (TMK) kişi olarak gerçek ve tüzel kişileri kabul etmiştir. Bağımsız varlığa ve iradeye sahip olan tüzel kişiler, iradelerini organları aracılığıyla kullanan hak ve borçlara ehil hukuki varlıklardır. Bu sebeple kişi olma yönünden, kural olarak gerçek kişilerle tüzel kişiler arasında fark bulunmamakta, haklara ve borçlara ehil varlıklar olma bakımından eşit konumda yer almaktadır. TMK’nın 48. maddesinde tüzel kişilerin; cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehil olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, kişinin hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyeti olarak tanımlanabilecek hak ehliyetine, tüzel kişiler de kuruldukları andan itibaren bünyesine uygun düştüğü oranda sahip olmaktadır. Bu durum, tüzel kişilerin kendisini kuran ya da kendisinden yararlanan kişilerden bağımsız birer hak süjesi olarak hukuk hayatına katılabilmesinin bir gereğidir.
Kişilik hakkı, kişi kavramını da içinde barındıran kişinin kişi olmasından ötürü sahip olduğu, hak ve fiil ehliyeti ile hukuk düzeninin korunmaya değer bulduğu maddi ve manevi kişisel değerler üzerindeki mutlak haktır. Kişinin özel yaşamı, beden bütünlüğü, şeref ve haysiyeti, onuru, saygınlığı, sağlığı, özel yaşamının gizliliği, resmi adı, eseri, sözü, ekonomik hareket serbestliği ve özgür olma hakkı bu değerlerdendir. Tüzel kişiler, yapıları ve özellikleri gereği gerçek kişilerin kişilik değerlerinin tamamına sahip değildirler. Bunun en belirgin nedeni gerçek kişiler gibi maddi (nesnel) bir varlıktan yoksun olmalarıdır. Bu durumun tabi sonucu olarak tüzel kişiler, var oluşları gereği ger&…