Küresel işgücü krizi en çok kimi etkiler?
ABD’nin en önemli danışmanlık firmalarından Boston Consulting Group tarafından yayınlanan “Küresel İşgücü Krizi: Risk Altında 10 Trilyon Dolar” başlıklı çalışma, eğer önlem alınmazsa yakın gelecekte küresel işgücü piyasasında büyük bir kriz yaşanacağına dikkat çekiyor.
Yaşanan ekonomik krizlerin, mali piyasaları küresel düzeyde ciddi ölçüde sarstığı biliniyor. Ancak Boston Danışmanlık Grubu’na göre çok daha büyük bir kriz kapıda: İnsan sermayesi krizi.
Boston Danışmanlık Grubu’nun Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünyanın önde gelen 25 ekonomisi için yaptığı tahminlere göre durum endişe verici.
10 trilyon $ riskli
2020 yılına kadar mevcut işlerin sayısını aşan işgücü miktarı ile başa çıkmaya çalışacak olan ekonomilerde, 2020 – 2030 döneminde ise bu kez istenen nitelikte insangücü bulunamayacak ve işgücü açıkları yaşanacak. Rapora göre, işgücü arz ve talebi arasındaki dengesizlikler yaklaşık 10 trilyon dolarlık bir kayba neden olabilir.
Ekonomilerin rekabet güçleri, sahip oldukları insan sermayesi ve bu insanların kalifiye olup olmadıklarına doğrudan bağlı. İşgücü arz – talep dengesizliği, ekonomik büyümeye çelme takmanın yanısıra sosyal ve politik istikrar için de ciddi tehditler yaratır. Dahası, bu tehdit sınırların ötesine uzanır ve küresel bir tehdide dönüşür.
Endişe verici sonuçlar
Raporda, yaklaşan işgücü krizinin “işgücü arz fazlası” (labor surplus) ve “işgücü açığı” (labor shortage) şeklinde iki temel ekseni olduğu vurgulanıyor.
Bu, kısaca işgücü arz ve talebi arasında uyumsuzluk olması anlamına geliyor. Daha açık bir anlatımla piyasada çalışmak isteyen kişi sayısı ile mevcut iş sayısı birbirini tutmuyor.
Her iki durumun da gelecekteki büyümeyi negatif yönde etkileyeceğinin önemle altı çiziliyor.
Türkiye’nin de içinde yer aldığı 25 büyük ekonomi açısından eğilimlerin endişe verici olduğu görülüyor.
2020 ve 2030 arasında İşgücü açığı görünüyor
Boston Consulting Group’un rapordan ilgi çekici sonuçlar şu şekilde sıralanabilir:
İlk olarak, işgücü arzı ve talebi arasındaki dengenin giderek bir “istisna”ya dönüştüğüne dikkat çekiliyor. 2020 yılına kadar daha çok piyasanın mevcut istihdam kapasitesinin üzerinde kişi istihdama katılmak isteyecek. Ancak 2020 ve 2030 yılları arasında özellikle işgücü açıkları yaşanacak. Yani, bu kez talep ettiği nitelikte işgücü bulamayacak. Bu da işgücü piyasalarında önemli dengesizliklere yol açacak.
Pek çok ülkede gerekli niteliklere sahip işgücü bulunamadığından açık iş pozisyonları doldurulamayacak veya mevcut işgücü potansiyeli için gerektiği kadar iş yaratılamayacak. Bu da, potansiyel GSYİH’da çarpıcı bir kayıp anlamına gelecek.
Boston Danışmanlık Grubu’nun tahminlerine göre, bu çarpıcı kayıp yaklaşık olarak 10 trilyon dolar. Başka bir ifadeyle, ABD GSYİH’nın yaklaşık yüzde 60’ı veya toplam dünya GSYİH’nın yüzde 10’undan fazlası.
Dünya ekonomisinin önemli bir aktörü olan Almanya için 2020 yılına kadar tahmin edilen işgücü açığı 2.4 milyon. 2030 yılına gelindiğinde bu rakam 10 milyona ulaşacak.
Brezilya’da büyük fark
Yükselen ekonomiler arasında dikkatleri üzerine çeken Brezilya’da 2020 yılına kadar yaşanacak işgücü açığı 8.5 milyon. 2030 yılında bu rakam neredeyse 5 kat artacak ve 40.9 milyon olacak.
Dünyanın en büyük ekonomileri arasındaki ABD’de 2020 yılında 17.1 22 milyon düzeyinde bir arz fazlalığı yaşanacak. Bu durum azalarak da olsa devam edecek ve 2030 yılına gelindiğinde işgücü arz fazlalığı en az 7.4 milyon olacak.
Çin faktörü devrede
ABD’nin en büyük rakibi Çin nüfus büyüklüğü nedeniyle en yüksek arz fazlalığının gerçekleştiği ülke olacak. 2020 yılı itibariyle Çin’de 55.2 ile 75.3 milyon arasında bir arz fazlası söz konusu. Diğer taraftan, 2030 yılına kadar işlerin değişeceği ve 24.5 milyonluk bir işgücü açığının ortaya çıkacağı düşünülüyor.
Güney Afrika, 2020 yılında 6.5 7.8 milyonluk; 2030 yılında ise 6.2 9.2 milyonluk bir işgücü arz fazlasıyla karşı karşıya kalacak.
Türkiye’nin işgücü piyasasında durum ne?
Boston Danışmanlık Grubu tarafından Türkiye için 2012- 2020 yılları arasında işgücü arzı artış oranının ortalama olarak yüzde 1.39 olacağı hesaplanmış. Bu, her yıl nüfus artışına bağlı olarak daha fazla sayıda kişinin işgücü piyasasına girmek isteyeceği anlamına geliyor. Sonraki 10 yılda (2020 – 2030) ise söz konusu oran daha düşük düzeyde (yüzde 0.74) artacak. Çünkü Türkiye’nin nüfus artış oranı giderek azalan oranda artıyor. Bununla birlikte, çalışmada Türkiye’nin yaratabileceği istihdam potansiyeli için geçmiş 10 ve 20 yılın büyüme performanslarına bakılarak, geleceğe yönelik büyüme düzeyi de tahmin edilmiş.
Buna göre; Türkiye ekonomisinin 1993 2012 ve 2003 2012 dönemlerindeki ortalama yıllık büyüme oranları sırasıyla yüzde 4.0 ve yüzde 5.0. Aynı dönemler itibariyle işgücü verimliliğindeki yıllık artış oranları ise yüzde 2.8 ve yüzde 3.5. Yani, Türkiye işgücü piyasasındaki çalışanlar gittikçe daha yüksek verimlilik gösteriyorlar.
Senaryo gerçek olursa…
Şayet Boston Danışmanlık Grubu’nun tahminleri gerçekleşirse gerek söz konusu ülkeleri gerekse küresel işgücü piyasasını zorlu günler bekliyor demektir. Örneğin; işgücü açığı nedeniyle ücret enflasyonu ortaya çıkacak, çok sayıda işsizin varlığına rağmen açık pozisyonlar boş kalacaktır. Bu durum yeni işler yaratılması ve ekonomik büyüme üzerinde negatif bir etkiye yol açacak, ülkelerin rekabet güçlerini tehdit edecektir. Diğer taraftan, işgücü arz fazlası yüksek işsizliğe ve vergi tabanının daralmasına yol açacak, sosyal hizmetlerin maliyetini ve sosyal istikrarsızlık riskini artıracaktır.
Milliyet Gazetesi – 09.09.2014