Yazar: Uğraş BAYDAR*
I-
GİRİŞ
Bir finansman yöntemi olarak karşımıza
çıkan Finansal kiralama (leasing) ve onun özel bir şekli olan sat kirala geri
al yöntemi vergi mükelleflerinin nakit ihtiyaçlarına cevap vermesinin yanı sıra
bir takım vergisel avantajlar da sağlamakta ve mükellefleri bu yönteme teşvik
etmektedir. Makalemizde ise bu yöntemi vergi kanunları çerçevesinde değerlendirecek
ve mevcut kanuni düzenlemelere yer verilecektir.
Türkiye’de finansal kiralama ile ilgili ilk yasal düzenleme 10.06.1985 tarihinde TBMM’de kabul edilen 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu(1) olup zaman içerisinde finans sektörünün daha kompleks bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyması ve finansal kiralama sürecinin kendi yapısal ihtiyaçları çerçevesinde yerini 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu’na(2) bırakmıştır. 6361 sayılı kanunla beraber uygulamanın daha sağlıklı işleyebilmesi açısından finansal kiralama şirketlerinin taşıması gereken özellikler (Sermaye yapısı vs.), bu şirketlerin denetimlerinin nasıl yapılacağı, yapılacak sözleşme hükümlerinin içeriği gibi bir çok husus uluslararası standartlarda gözetilerek yeniden düzenlenmiştir. Sürecin vergisel kısmına ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 290. maddesi(4) ile açıklık getirilmiş ve Finansal Kiralamanın özel bir şekli olan Sat-Kirala-Geri Al yöntemi için Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi, Damga Vergisi ile Harçlar Kanunu’nda bazı şartlar altında bir takım istisnalar düzenlenmiştir. Yazımızın devamında adı geçen kanunlarda ki bir takım tanımlara yer verilerek sat kirala geri al işlemine ilişkin vergi teşviklerine yer verilecektir.
II-
KAVRAMLAR VE TANIMLARI
Finansal
Kiralama (Leasing) kavramı
6361 sayılı Kanun’un 3. maddesinde;
“Bir finansal
kiralama sözleşmesine dayalı olmak koşuluyla, bu Kanun veya ilgili mevzuatı
uyarınca yetkilendirilen kiralayan tarafından finansman sağlamaya yönelik olarak
bir malın mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya devredilmesi; kiracıya kira
süresi sonunda malın rayiç bedelinden düşük bir bedelle satın alma hakkı tanınması;
kiralama süresinin malın ekonomik ömrünün yüzde sekseninden daha büyük bir
bölümünü kapsaması veya finansal kiralama sözleşmesine göre yapılacak kira
ödemelerinin bugünkü değerlerinin toplamının malın rayiç bedelinin yüzde doksanından
daha büyük bir değeri oluşturması hallerinden herhangi birini sağlayan kiralama
işlemi” olarak yer
bulurken 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 290. maddesinde;
“Kira süresi sonunda mülkiyet hakkının
kiracıya devredilip devredilmediğine bakılmaksızın, bir iktisadî kıymetin
mülkiyetine sahip olmaktan kaynaklanan tüm riskler ile yararların kiracıya
bırakılması sonucunu doğuran kiralamalardır.
Kiralama işleminde; iktisadî kıymetin mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya devredilmesi, kiracıya kira süresi sonunda iktisadî kıymeti rayiç bedelinden düşük bir bedelle satın alma hakkı tanınması, kiralama süresinin iktisadî kıymetin ekonomik ömrünün % 80’inden daha büyük bir bölümünü kapsaması veya sözleşmeye göre yapılacak kira ödemelerinin bugünkü değerlerinin toplamının iktisadî kıymetin rayiç bedelinin % 90’ından daha büyük bir değeri oluşturması hallerinden herhangi birinin varlığı durumunda kiralama işlemi finansal kiralama kabul edilir.” şeklinde yer bulmuştur. Ayrıca yine aynı maddenin devamında Doğal kaynakların araştırılması veya kullanılmasına yönelik kiralama sözleşmeleri ile sinema filmleri, video kayıtları, patentler, kopyalama hakları gibi kıymetlerle ilgili lisans sözleşmeleri bu madde kapsamında değerlendirilmeyeceği ile Arazi, arsa ve binalarla ilgili kiralama sözleşmeleri, sadece, sözleşmede kira süresi sonunda mülkiyet hakkını…