Yazar: Sinem YEŞİLDAĞ DEMİR*
I- GİRİŞ
Türkiye tarım
alanları bakımından zengin bir konuma sahipken tarımsal verim anlamında yeterli
seviyede görünmemektedir. Bunun birden fazla sebebi bulunmaktadır. Söz konusu
sebepleri; tarımın iklime bağlı olması ve yıldan yıla iklim değişikliklerinin
derinden hissedilmesi, yanlış uygulanan tarımsal üretim teknikleri, tarım
alanlarının parçalanması, genç nüfusun tarım dışı sektörlerde çalışmak
istemesi, tarımsal kazançların yeterli seviyede olamaması, tarımın zahmetli bir
iş sektör olması vb. olarak sıralayabiliriz.
Yaşanan pandemi ile
birlikte şehir hayatından köy hayatına geçiş konusuna ilişkin insanlardaki
merak ve ilgi her geçen gün artmaktadır. Çalışma hayatı, eğitim hayatı ve diğer
sebepler nedenleriyle henüz köy hayatına bir başka ifade kırsal alana göç
edemeyecek insanların yatırım amaçlı veya ilerleyen süreçte yaşamak arzusu ile
kırsal alanda tarla ve arazi alımına yöneldiği bilinmektedir. Bu yönelim
bahsedildiği üzere pandemi ile birlikte ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Bu yazımızda, kırsal
alanda yaşayan veya şehirlerde yaşayıp da kırsal alanda arazi satın alan
insanların, satın aldıkları arazi üzerindeki ürünleri toplamadan, tüccara veya
fabrikalara doğrudan satması durumunda elde ettikleri kazançların 193 Sayılı
Gelir Vergisi Kanunu (GVK) açısından hangi gelir unsuruna gireceği
değerlendirilecektir.
II- GENEL OLARAK ZİRAİ KAZANÇ VE
VERGİLENDİRME USULÜ
GVK’nın 2. maddesinde
gelirin unsurları sayılmış olup, gelir vergisinin konusuna giren kazanç ve
iratların 7 adet olduğu ve bunların arasında zirai kazançlar ile gayrimenkul
sermaye iratlarının da olduğu hüküm altına alınmıştır.
Mesele tarım olunca
akıllara doğal olarak zirai kazanç gelmektedir. Nitekim tarım ve hayvancılık
ile ilgili girişilen faaliyetlerden elde edilen kazançlar istisnalar dışında
zirai kazanç kabul edilmekte ve ona göre vergilendirilmektedir.
Bununla ilgili olarak
zirai faaliyetlere ve vergilendirilmesine ilişkin düzenlemelere GVK’nın 52 ila
60’ıncı maddelerinde yer verilmiştir. GVK’nın 52. maddesine göre, zirai
faaliyetlerden doğan kazançlar zirai kazanç olarak kabul edilecektir. Maddenin
ikinci fıkrasında zirai faaliyetten neyin kastedildiği açıklanmış olup, buna
göre arazide, deniz, göl ve nehirlerde, ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme
ve ıslah yollarıyla veyahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle
nebat, orman, hayvan, balık ve bunların mahsullerinin istihsalinin,
avlanmasının, avcıları ve yetiştiricileri tarafından muhafazasının,
taşınmasının, satılmasının veya bu mahsullerden sair bir şekilde
faydalanılmasının zirai faaliyet olarak ifade edileceği hüküm altına
alınmıştır.
Zirai kazançta
vergilendirme tevkifat veya beyan usulü şeklinde olmakta olup, esas itibariyle
tevkifat yoluyla vergilendirme genel bir vergilendirme yöntemi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
III- GENEL OLARAK GAYRİMENKUL SERMAYE
İRADI VE VERGİLENDİRİLMESİ
GVK kapsamında
gelirin konusuna giren 7 gelir unsurundan birisi de gayrimenkul sermaye
iradıdır (GMSİ). GMSİ’ye ilişkin hükümler GVK’nın 70. maddesi ila 74.
maddelerinde düzenlenmiş olup, 70. maddenin birinci fıkrasına göre aynı maddede
yazılı mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa
hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen
iratlar gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul
edilecektir.
Mezkur maddenin
birinci fıkrasının (1) numaralı alt bendine göre arazi, bina (Döşeli olarak
kiraya verilenlerde döşeme için alınan kira bedelleri dahildir.), maden suları,
menba suları, madenler, taş ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri, tuğla ve
kiremit harmanları, tuzlalar ve bunların mütemmim cüzileri ve teferrutlarının
kiraya verilmesinden dolayı elde edilen kazançlar GMSİ’dir. Yine aynı maddenin
son fıkrası uyarınca, Vakfın gelirinden hizmet karşılığı olmayarak alınan
hisseler ile zirai faaliyete bilfiil
iştirak etmeksizin sadece üründen pay alan arazi sahiplerinin gelirleri bu
kanunun uygulanmasında gayrimenkul sermaye iradı addolunacaktır.