E-Yaklaşım / Ağustos 2024 / Sayı: 380
I- GİRİŞ
Vergi, insanlığın toplu bir şekilde yaşamaya başlayıp belirli bir düzen ihtiyacının ortaya çıktığı andan itibaren varlığını sürdüren bir müessesedir. İnsanların bir arada yaşamasıyla beraber temel ihtiyaçların karşılanması ve bazı hizmetlerin yürütülmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bu hizmetlerin yerine getirilmesi için de belirli organizasyonlar ile mali kaynaklar gereklidir. Her ihtiyaç kendi soncunu doğurur. Bu ihtiyaçların giderilebilmesi için oluşturulan mali kaynak, vergiler aracılığıyla sağlanmıştır. Vergiler, tüm toplumlarda farklı yöntem ve isimlerle olsa da varlığını muhafaza etmiştir. Geçmişte tarım faaliyeti gösteren toplumlarda vergiler çıkan hasatlar üzerinden toplanırken, hayvancılık faaliyeti gösteren toplumlarda uğraş alanlarından pay olarak vergi toplanması yoluna gidilmiştir. Günümüzde ise, vergiler harcamalar, gelir, servet gibi farklı konular üzerinden alınmaktadır. İslam hukukunda da vergi temel bir konu olarak varlık göstermiş ve bu konu ile alakalı birçok düzenleme gerçekleştirilmiştir. Çalışmamızda öncelikle, beytülmal kavramına yer verilecek ve daha sonra İslam’da vergi gelirlerinin yeri ve türleri hakkında bilgiler verilecektir.
İnsanların toplu bir şekilde yaşamalarının neticesi olarak vergi, tarihî ve sosyal bir kurumdur. Tarihsel açıdan bakıldığında da insan topluluklarının meydana gelişinden itibaren vergiye rastlanmaktadır. Toplumların zaman içinde gelişmeleri neticesinde vergiler de kendi içerisinde dönüşüm gerçekleştirmiştir. Vergi insan topluluklarında yapay bir müessese olarak değil, belki de en doğal toplumsal müessesedir ve topluluk olarak yaşamanın kesin gerekliliklerindendir.
İslamiyet öncesinde Arap yarımadasında merkezi bir siyasi güç yer almadığı için, merkezi siyasi gücün tahsil ettiği manada bir vergi çeşidi bulunmamaktadır. Bu dönemde Mekke’de Kâbe’nin idaresine sahip olan Huzaalıların lideri Amr b. Luhay’ın Suriye’den örnek aldığı bir vergi sistemi vardı. Buna göre, putperestliğin hakim olduğu Arap yarımadasında gelenek olarak arazi sahipleri hasatlarından fakirlere, ilaha ve adak için putlara paylar tahsis edilmekteydi. Bunun yanında, Arap yarımadasında yer alan birçok şehir devletinde siyasi ve iktisadi anlamda etkileşimde bulunduğu devletlerin vergi sistemlerinin benzerlerinin olduğu da görülmektedir. Örneğin; Arap Yarımadasında varlığını sürdüren kabile ve şehir devletlerinden gelen ticari mallardan Mekke’de 1/10 oranında vergi tahsil edilirdi. Galip gelenin mağlup gelenden tahsil ettiği “tribut” isimli Romalılara ait olan vergi Arap yarımadasındaki şehir devletleri ve kabilelerde de varlığını sürdürmekteydi. Belirtilen mağlup gelenin galip olana ödemek zorunda olduğu baş vergisinin oranı yıllık 1, ½, 2 dinar arasında değiştiği kaynaklarda yer almaktadır.