E-Yaklaşım / Kasım 2024 / Sayı: 383
“Sanıyorum bu dünyada bilgisizliğin bilime karşı duyduğu kin ve nefretten daha zorlu kin ve nefret yoktur.” GALİLEİ
I- MEVZUATA İLİŞKİN GENEL AÇIKLAMALAR
Bilindiği üzere, “Değersiz Alacaklar”ın tanımı VUK’un 322. maddesinde yapılmıştır. Öte yandan, 7104 Sayılı Kanunla, KDV Kanunu’nun “İndirimler” başlığı altında düzenlenen 29. maddesinin 4. fıkrasına bir ekleme yapılmıştır.
Yasal düzenlemede; VUK’nun 322. maddesine göre, 01.01.2019 tarihinden itibaren yürürlüğe girmek üzere, alacağın değersiz alacak sıfatını kazanmasıyla, mal ve hizmetin bedeli ile ilgili olarak daha önceden hesaplanarak beyan edilen KDV’nin indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Yine Kanun metninde; şu kadarki ifadesiyle başlayan açıklamalara yer verilmiştir; VUK’nun 323. maddesine göre söz konusu alacak (KDV dahil) hakkında şüpheli alacak karşılığı ayrılarak zarar yazılmışsa; bu sefer söz konusu alacağın karşılık ayrılan KDV’si, gelir yazılmak suretiyle, indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
VUK’nun 322. maddesinde “Değersiz Alacakların” tanımı aynen şöyledir; “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.”
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 2018 yılında yayımlanan, ancak, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girmek üzere uygulama alanı bulan 6104 sayılı Kanunla KDV Kanunu’nun 29. maddesinde yapılan düzenleme; VUK’nundaki “Değersiz Alacakların” işlerliğine ve uygulanabilirliğine daha da önem kazandırmıştır. Zira, Haziran/2018, Sayı/ 306’da Yaklaşım Dergisinde yazdığımız, “7104 Sayılı Kanunla, KDV Kanunu’nda Yapılan Değişikliklerde, Değersiz Alacaklara İlişkin KDV’nin İndirim Konusu Yapılması İmkanı Getirilmiştir.” başlıklı makalemizdehesaplamalarla ayrıntılı olarak açıklanmıştı.
Kanun Maddesinin metninden anlaşılacağı üzere, bir alacağın değersiz sayılması için, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya ihtiyaç vardır. Kazai bir hükmün varlığı ile ilgili bir tartışma söz konusu değildir. Zira, alacağın değersiz sayılması mahkeme kararı ile sabit olmuştur. Burada kazai bir hükümle kastedilen, yargının tüm aşamaları sonunda ulaşılan nihai hüküm kastedilmektedir. Öte yandan, değersiz alacak sayılmanın diğer alternatifi de “Kanaat Verici Vesikadır.” Kanaat Verici Vesikanın ne olduğu konusunda, V.U.K.’ unun da net ve açık bir tanımlama mevcut değildir.
Bir alacağın değersiz alacak sayılması için, kanaat verici vesikalarla ifadesi ile ne kastedilmektedir? Bu konuda gerek idarenin görüşleri, gerekse, Danıştay’ın Kararları ve değerlendirmelerimiz yazımızın konusunu oluşturmaktadır.
II- KANAAT VERİCİ VESİKALARIN HAKKINDA ÖZELGELER VE DANIŞTAY KARARLARI
A- KANAAT VERİCİ VESİKANIN HUKUKİ KONUMU
Kanaat verici bir vesikayı; Bir olay veya bir olgunun, doğruluğunu ve gerçekliğini ispat eden belgeler olarak tanımlayabiliriz.
Yasadaki vesika ifadesinin maddi delili kastettiği açıktır. Hukuk sisteminde belgenin tanımı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yapılmıştır. Bu Kanun’un 199. maddesinde aynen şu tanıma yer verilmiştir. “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.”
Öte yandan, kayıtların tevsiki başlığı altında düzenlenen VUK’nun 227. maddesinde, “Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Tevsik edici Belgelerin neler olduğu da VUK 229-252 maddeleri arasında yer almıştır. Kanununda yer alan bu belgelerin, yalnızca kayıtların tevsikine yarayan belgeler olduğu, ancak, bu belgelerin kayıtların dayanağı olan işlem ve olayların doğrulanmasında ve gerçekliğinin ispatında yeterli olmayacağı ve kabul edilmeyeceğidir. VUK 3/B maddesinde, “İSPATIN” tanımına yer verilerek, ispatın da vergi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin yemin hariç HER TÜRLÜ DELİLLE İSPATLANABİLECEĞİ hüküm altına alınmıştır.
VUK 322. maddesinde yer alan “Kanaat Getirici Vesikalar” ibaresi ile olayın doğruluğunu doğrudan tevsik eden belgelerin dışında, dolaylı olarak kanaate ulaşılmasını sağlayan belgelerin varlığı kastedilmektedir.
Örneğin, Borçlunun ölmesi ve mirasçıların reddi mirasta bulunması ve bu durumun sulh hukuk mahkemesinin kararı ile sabit olması durumunda, bu belgeyle doğrudan alacağın değersiz hale geldiği herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açıktır. Bu belgenin varlığı ile artık kanaatin oluşmasına gerek yoktur. Bu delil ile alacağın artık tahsiline imkan kalmadığı doğrudan ispatlanmıştır.
Yazımızın müteakip bölümlerinde, gerçek olaylardan vereceğimiz örneklerden de görüleceği üzere, nezdinde icra takipleri olan ve hakkında iflas davası açılmış olan borçlunun mal varlıkları üzerindeki sıralı ve farklı tutarlardaki icra takipleri ve hacizleri ile borcun ödenip, ödenmeyeceği, bu belgelerin incelenmesi neticesinde oluşacak kanaat ile alacağın akıbetine karar verilir. Bu belgeler artık, Kanunda kastedilen kanaat verici vesikalar mahiyetinde olacaktır.
Nitekim, bir değersiz alacak niteliğinde olan Örneğin; “Vazgeçilen Alacağın” Kanuna göre sonuç doğurması için, 169 No.lu Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu Kararında aynen şu ifadelere yer verilmiştir “..sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen bir alacağın değersiz alacak olarak zarar yazılabilmesi için, diğer bütün vesikalarda olduğu gibi, olayın incelemesi yapılmalı ve inceleme elemanı söz konusu vesikaya kanaat verdiği takdirde kabul edilmelidir. Yani, bir olayı tevsik eden her belge gibi alacaktan vazgeçildiğin gösteren bunu ispatlama maksadıyla ibraz olunan belgeler de soyut olarak yeterli bulunamazlar. Belgeler ilişkin bulundukları olaylarla birlikte ve olayın mahiyet ve özü incelenerek değerlendirilir. Bu itibarla alacaktan vazgeçmeyi peşin ve şekli bir belgeye bağlamak mümkün değildir.”(1)
Görülüyor ki, mükellefin sahip olduğu belgeler ve bilgilendirmeler, olayın özünü ve mahiyetini doğrular nitelikte ise, artık o alacağın tahsilinin imkansız olduğu kanaati oluşacaktır. Bu durumda, söz konusu alacağın, zarar yazılmasına ve KDV’sini indirim konusu yapılmasına engel bir şey olmayacaktır.
Ancak, bu kaydın, doğruluğunun ve kanunlara uygunluğunun tespiti, vergi incelemesi sonucu ortaya çıkacaktır. Eğer, bir vergi incelemesinin olmaması durumunda, mükelleflerin söz konusu belgeler hakkında oluşturduğu kanaat kayda esas olacaktır. İnceleme halinde, kanaat verici vesikaların kabul edilebilir olup, olmadığının İddia ve ispat yükümlülüğü mükellefe aittir. Mükellef bu ispatını gerçekleştirirken, vesikalar esas olmak üzere, bu vesikaları doğrulayan ve destekleyen her türlü delili kullanabilecektir. Alacağın değersiz sayılması için inceleme elemanına sunulan belgeler ve bilgilendirmelerin kanaat verici vesikalar olarak kabulü halinde bir sorun olmayacaktır. Edilmemesi halinde, Vergi İdaresi ile oluşacak ihtilafta, bu belgelerin Kanunda belirtilen tanıma uygun olup, olmadığının kararını yargı verecektir. Böylece, söz konusu belgelerin, kanaat verici vesikalar olduğu yargı kararı ile sabit olacaktır.