Daha fazla kadın çalışabilecek mi?
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı yeni aile paketi birçok düzenleme getirmekle birlikte, kadın istihdamının artırılması konusunda tartışmalara yol açtı. Bir tarafta, geleneksel bakış açısı içinde kadının en temel kariyerinin annelik olduğu yönündeki görüşler; diğer tarafta, söz konusu düzenlemeler sonrasında kadınların daha da eve kapanacaklarına ilişkin endişeler karşı karşıya geldi.
Bu çalışma, şüphesiz çalışma çağında olmasına rağmen “ev işleriyle meşgul” olduğu için işgücü piyasasının dışında kalan 11 milyon 580 bin kadını yakından ilgilendiriyor.
Öyle ki, istatistiklere göre; özellikle 2008 küresel ekonomik krizinden sonra Türkiye’de hızla artan kadın istihdamının göz ardı edilemeyecek bir bölümü, ev kadınlarının işgücü piyasasına katılma yönündeki kararından kaynaklanıyor.
Eylem planında amaçlanan, yaşlanan nüfus yapısı itibariyle doğum oranının artırılması ve bunun için de kurumsal bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması. Böylece azalan nüfus artış hızının yeniden artabileceği öngörülüyor.
Kadın istihdamının artırılması ile ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması yönünde verilecek teşvikler hassas bir dengede düzenlenmek zorunda.
Kadınlar, mevcut koşullar altında işgücü piyasasında özel olarak korunması gereken gruplardan.
‘Ailecilik’ yapısı hakim!
Ülkemizde çocuk, engelli ve yaşlı bakımı alanındaki kurumsal altyapının yetersizliğinin arka planında, sosyal politika alanında en güçlü eğilim olarak karşımıza çıkan “ailecilik” var. Bu eğilim sebebiyle, bakım hizmetlerinin tamamına yakını aileye, hatta asıl olarak kadınlara yükleniyor. Dolayısıyla, uluslararası karşılaştırmalar açısından ortaya çıkan veriler pek de şaşırtıcı değil. Örneğin; OECD verilerinden yola çıkarak iş – yaşam dengesinin önemli bir göstergesi olan ev işlerine ayrılan zaman cinsiyetler itibariyle değerlendirildiğinde, Türkiye’deki kadınların dezavantajlı durumu hemen dikkat çekiyor. OECD istatistiklerine göre; Türkiye’de kadınların ev işlerine ayırdıkları haftalık zaman 44 saatken, erkeklerinki 29 saat. Yani, kadınların erkeklere oranla ev işlerine 15 saat daha fazla zaman harcadığı görülüyor. Öte yandan, kadınların ev işlerine ayırdıkları haftalık zaman itibariyle 32 saat olan OECD ortalaması, Türkiye’nin 12 saat gerisinde seyrediyor.
Bakacak birisi olsa…
Kadın istihdamının önündeki en büyük engel, bakım hizmetlerinin yetersizliği ve verilen hizmetlerin pahalı olması. Annelik nedeniyle kariyerine bir süre ara veren veya tamamen iş piyasasının dışına çıkan kadınlarla ilgili araştırmalar gösteriyor ki, onları bu kararı vermek zorunda bırakan en önemli faktör, işe gittiklerinde çocuklarına bakabilecek herhangi bir aile yakınının olmaması veya bakım hizmetlerinin pahalı olması. Dolayısıyla, eğer bir annenin çocuğuna nasıl bakıldığı konusunda gözü arkada kalmayacak şekilde kurumsal hizmetlerden yararlanma şansı olursa, istihdama katılma olasılığının artacağını söylemek mümkün.
Eğitim gerçekten şart
Türkiye’de özellikle erken çocukluk dönemine ilişkin kurumsal bakım ve eğitim hizmetlerinin yetersizliği açısından, Avrupa Komisyonu’nun 2014 yılında yayınladığı “Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakımı Temel Veriler” Raporuna göz atmakta fayda var. Raporda öne çıkan hususlar ise şöyle:
– Avrupa’da erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinden yararlanabilecek yaş aralığında 32 milyon çocuk var.
– Doğum veya yasal çocuk bakım izni sonrasında sadece 8 Avrupa ülkesinde her çocuk için erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri hakkı açısından yasal bir garanti söz konusu. (Danimarka, Almanya, Estonya, Malta, Slovenya, İsveç, Norveç ve Finlandiya)
– Buna karşılık, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 7 Avrupa ülkesinde (Türkiye, İtalya,Litvanya, Romanya, Hırvatistan, Slovakya ve İzlanda) tüm çocuklar için erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetlerinin yasal olarak garanti altına alınması veya zorunlu eğitim öncesindeki son yıl içinde eğitime katılım için yer sağlanması taahhüdü söz konusu değil.
– Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde 6 yaş altındaki çocuk nüfusunun toplam nüfus içindeki payı (yüzde 9.9) açısından ilk sırada yer almasına rağmen, okul öncesi eğitime katılımın en düşük olduğu ülke. 7.5 milyon 6 yaş altı çocuk nüfusuyla Türkiye, 4.8 milyonluk 6 yaş altı çocuk nüfuslarıyla kendisine en yakın iki ülke olan Fransa ve Almanya’yı bile önemli ölçüde geride bırakıyor. Ancak ne yazık ki erken çocukluk eğitimine katılımda, yüzde 43’lük katılım oranıyla Türkiye son sırada. Yine de 2001 yılı (katılım oranı: yüzde 11.9) ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin önemli bir yol kat ettiği aşikar.
Milliyet Gazetesi – 13.01.2015