İşveren Eşlerinin Sigortalılık Durumu

[responsivevoice_button voice="Turkish Male" buttontext="Makaleyi Sesli Dinle"]

 

Yazar: Fahrettin YÜKSEK*

 

E-Yaklaşım / Ocak 2025 / Sayı: 385

 

 

I- GİRİŞ

 

Sosyal güvenlik mevzuatında çalışanlara ilişkin olarak genel anlamıyla; Sigortalı sayılanlar, sigortalı sayılmayanlar ve bazı sigorta kollarının uygulanacağı sigortalılar (kısmi sigortalılar) başlığı altında sınıflandırmalar yapılmıştır. Bu sayılan başlıkların altında yer alanlar için çeşitli hükümler ve ayrıntılar mevcut olup tamamına yakınında netlik söz konusuyken işverenlerin eşleri konusunda tüzel kişi işvereni ile özel/şahıs işletmesi işvereni eşlerinin sigortalılıkları konusunda tereddütler söz konusudur. Bu tereddütlere ilişkin olarak yapılan hatalı işlemler neticesinde eşlerini sigortalı göstermeleri zaruri olan işverenler aksi işlem tesisi neticesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun kayıt dışı eleman çalıştırma konulu idari para cezalarıyla muhatap olabildikleri gibi bazı işverenler ise sigortalılık hakkı olmadığı halde sigortalı gösterdikleri eşleri için bu kez sahte sigorta bildirimi konulu soruşturmalara maruz kalıp hem sosyal güvenlik mevzuatı kapsamında soruşturma ve işlemlere hem de durum adli makamlara iletildiğinden hukuki süreçlere muhatap kalma durumları söz konusu olabilmektedir. Makalemizde işverenlerin eşlerinin 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki yani halk dilindeki SSK sigortalılıkları durumlarına değinilecektir.

 

II-YASAL MEVZUAT VE KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun; 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılmış, 11. maddesinde, sigortalı sayılanların maddî olan ve olmayan unsurlar ile birlikte işlerini yaptıkları yerler işyeri olarak tanımlanmış, 12. maddesinde 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır.

 

Yine 5510 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde hizmet akdi, 6098 sayılı Kanunda sayılan hizmet akdi ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesi olarak tanımlanmıştır.

 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 393. maddesi ile hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmakta, kişinin, durumun gereklerine göre ancak ücret karşılığında yapılabilecek bir işi belli bir zaman için görmesi ve bu işin de işveren tarafından kabul edilmesi halinde hizmet sözleşmesi kurulmuş sayılmaktadır.

 

4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde ise iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafında (işveren) ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olarak tanımlanmış olup hizmet akdinin unsurlarında iş, ücret, bağımlılık ve zaman unsurlarına yer verilmiştir.

 

Hizmet akdi iki taraflı akitlerden olup tarafları birbirine taahhütlerle bağladığından, hizmet akdinde hukuki bağımlılık şart olup işçinin işverenin emir ve görüşleri doğrultusunda işverenin gösterdiği yerde belirli ya da belirsiz sürede çalışması ve bunun karşılığında da işverenden ücret alması gerekmektedir.

 

Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü’nün 22.02.2013 tarihli Sigortalılık İşlemleri konulu 2013/11 sayılı genelgesinde; Bir işverenin işyerinde ücret karşılığı çalışan ve ücretleri işyeri kayıt ve belgelerine usulüne uygun bir şekilde intikal ettirilen eş sigortalı sayılacak, ancak herhangi bir ücret ödenmeyen eşin ise sigortalı sayılmayacak olduğu hüküm altına alınmıştır.

 

Ancak, tüzel kişiler, tıpkı gerçek kişiler gibi hak sahibi olabilen ve borç altına girebilen ve hukuk sisteminde kişi olarak kabul edilen mal veya kişi toplulukları olduğundan, tüzel kişilerin topluluğu oluşturan kişilerden ayrı bir kişilikleri bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, hukukta belirli bir amaç çerçevesinde örgütlenmiş bazı insan ve mal toplulukları tek bir “varlık” niteliğinde kabul edilmiş ve bu topluluklara da insan gibi hak sahibi olmak ve yükümlülük ve borç yüklenebilme olanağı tanınmıştır. Tüzel kişilikler yetkilerini organları marifetiyle kullanmakta olup, organlar ise gerçek kişilerden oluşmaktadır.

 
Görüntülenme Sayısı