07.10.2014 – 3.5 milyar kişi toplansa 85 ultra zengin etmiyor!

[responsivevoice_button voice="Turkish Male" buttontext="Makaleyi Sesli Dinle"]

3.5 milyar kişi toplansa 85 ultra zengin etmiyor!


Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından geçtiğimiz ay açıklanan 2014 İnsani Gelişme Raporu’na göre, dünyanın en zengin 85 insanının serveti, 3.5 milyar yoksul insanın sahip olduğundan daha fazla. UNDP’ye göre dünya nüfusunun en yoksul üçte ikisi, dünya gelirinin yüzde 13’ünden daha azını elde ediyor.

Buna karşılık, en zengin yüzde 1 ise küresel gelirin yaklaşık yüzde 15’ini alıyor. 1990 – 2010 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerde gelir eşitsizliği yüzde 11’e yükselmiş durumda.

Söz konusu rakamlar, küresel düzeyde yoksulluk ve eşitsizliğin boyutlarını anlamak açısından oldukça önemli. Ne yazık ki, pastanın büyüklüğünü artırmak yerine mevcut pastadan daha büyük bir pay almaya odaklanan ekonomik sistemler olduğu sürece bu böyle devam edecek…

 

Gelişmeye karşı tehdit

Eşitsizlik, insani gelişme açısından çok önemli bir tehdit. Çünkü doğrudan fırsat eşitsizliğini yansıtıyor. Eşitsizliğin artması bir taraftan, kaynak dağılımını bozarak ekonomik yapıyı zayıflatırken; diğer taraftan, temel hizmetlere ve kamu mallarına yapılan yatırımları azaltıyor.

Dahası, siyasi ve sosyal istikrarı bozuyor, yoksulluğun azalmasını önlüyor ve yarattığı ayrımcılık nedeniyle yetenekli insanların geride kalmasına neden oluyor.  

Türkiye’de 1990 yılından bu yana aşırı yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısında bir azalma söz konusu olsa da, bugün küresel düzeyde 980 milyon insan günde 1 doların altında kazanıyor ve bu parayla yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

Türkiye’de 2002 yılında yüzde 0.2, 2006 yılında ise yüzde 0.01 olan “günde 1 dolara geçinme” ile tanımlanan yoksulluk oranı, 2007 yılından itibaren ortadan kalkmış durumda. Ancak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarına göre; nüfusun yüzde 15’i hala yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bununla birlikte, sürekli yoksulluk riski altında kalanların oranı da yüzde 13…

 

Türkiye’de 7.7 kat fark

TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2013 yılı itibariyle en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik gurubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 46.6 iken en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay yüzde 6.1 seviyesinde. Yani, en zengin kesim, en yoksul kesimin gelirinin 7.7 katı gelire sahip. Bu açıdan, her ne kadar, yıllar itibariyle zengin ile fakir arasındaki fark azalıyor olsa da, hâlâ ciddi bir gelir uçurumu söz konusu.

Tabloda yıllar itibariyle Türkiye için Gini Katsayısı hesaplamaları yer alıyor. Gini Katsayısı, gelir dağılımının eşit olup olmadığını ölçüyor. 1’e yaklaştıkça eşitsizliğin arttığını gösteren Gini Katsayısı’nın, Türkiye’de 2007 yılından itibaren azaldığı ancak küresel ekonomik krizin etkisiyle 2009 yılında 0.415’e yükseldiği görülüyor. 2013 yılı içinse bir önceki yıla göre 0.002 puanlık bir azalışla 0.400 olarak hesaplanmış. Bununla birlikte, katsayı kentler için 0.392; kırsal yerleşim yerleri için ise 0.365. Başka bir ifadeyle, kentlerdeki dağılım kırsala göre daha eşitsiz.

 

 

 

Gelir eşitsizliği için çözüm eğitim

Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yapılan güncel bir çalışmadan elde edilen sonuçlar, eğitimin uzun vadede gelir eşitsizliklerini azaltmak açısından en önemli yollardan biri olduğunu gösteriyor. Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz gibi, eğitim, istihdam edilebilirlik olasılığını ve kazançları artırıyor. Yani, bireyin eğitim yoluyla kazandığı yetenekler, yapabileceği seçimleri genişletiyor. Bununla birlikte, eğitimli bireylerin değişen koşullara adaptasyon potansiyelleri de daha yüksek oluyor. Benzer şekilde, Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz de İnsani Gelişme Raporu’nda eğitime yapılan yatırımların, ekonomik krizler veya doğal afetler sonucunda ana geçim kaynağını kaybeden insanların (özellikle gençlerin) yeni şartlara hızla uyum sağlamaları açısından önemli katkılar yaptığını ifade ediyor.

 

İnsani gelişme yüksek ama eğitim düşük…

Türkiye, İnsani Gelişme Endeksi 2014 sıralamasındaki yeri itibariyle “yüksek insani gelişme” gösteren ülkeler arasında yer alıyor. Bölgesel olarak da Avrupa ve Orta Asya ülkeleri kategorisinde değerlendiriliyor. Türkiye’de en az ortaöğrenimini tamamlamış 25 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 49.4. Bu oran, gerek yüksek insani gelişme ülkeleri ortalamasının (yüzde 64.9) gerekse Avrupa ve Orta Asya ülkeleri ortalamasının (yüzde 75.6) önemli ölçüde altında kalıyor. Bununla birlikte, Türkiye’de göreli olarak okul öncesi eğitime katılım oranlarının da düşük olduğu görülüyor. Buna karşılık, yüksek gelişme ülkelerinin okul öncesi eğitimde okullaşma oranı ortalaması (yüzde 67), Türkiye’deki oranın (yüzde 29) iki katından daha fazla.

 

Kalite ne durumda?

UNDP tarafından İGE kapsamında eğitim kalitesinin bir göstergesi olarak kullanılan PISA skorları açısından da kötü bir karneye sahip olan Türkiye’de GSYİH içinde eğitim harcamalarına ayrılan pay yüzde 2.9. Türkiye her ne kadar son yıllarda kamu harcamaları içinde önemli bir bölümü eğitime ayırıyor olsa da, ne yazık ki gerek yüksek insani gelişme ülkelerinde gerekse Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde ortalama olarak eğitime ayrılan payı (sırasıyla yüzde 4.6 ve 3.4) yakalayamamış durumda. Diğer yandan yüksek öğretimde okullaşma oranları açısından oranımızın daha yukarılarda olduğu görülse de, eğitimde kalite açısından özellikle yüksek okul seviyesinde sorgulanması gereken çok şey olduğunu biliyoruz.





Milliyet Gazetesi – 07.10.2014

Görüntülenme Sayısı