Yazar: Yunus ŞENGÖZ*
Türk vergi hukukunda,
Vergi Müfettişleri tarafından sahte fatura düzenleyicisi mükellefler nezdinde
yapılan vergi incelemelerinde birden fazla mükellef adına sahte fatura
düzenlendiğinin tespit edilmesi halinde, sahte fatura düzenleme fiili, bu fiilin vergi hukuku ve vergi ceza
hukuku açısından tespiti, açıklamaları ve değerlendirmeleri ve kanıtları ile
adına sahte fatura düzenlenen mükellefler ve bu mükellefler hakkında yapılacak
işlemlere ilişkin önerileri içeren bir Vergi Tekniği Raporu düzenlenir.
Türk vergi ve vergi
ceza hukukunda vergi kanunları gereği düzenlenen ve saklama ve ibraz
mecburiyeti bulunan belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte
olarak düzenlenmesi Vergi Usul Kanunu’nun 359/b maddesine göre kaçakçılık
suçunu oluşturmaktadır ve madde hükmüne göre sahte belge, gerçek bir muamele
veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.
Uygulamada ekonomideki arz-talep kuralı gereği en çok fatura sahte olarak
düzenlenmekte ve kullanılmakta olduğundan, sahte belge kavramı yerine sahte
fatura kavramı yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle de genel olarak sahte
fatura kavramı kullanılacaktır.
Bu Vergi Tekniği
Raporlarının uygulanmasında altı sorun bulunmaktadır:
1- Bu Vergi Tekniği
Raporu bir Vergi İnceleme Raporumu dur?
Düzenleyici işlemde
yani Vergi Denetim Kurulu Yönetmeliği’nin “Vergi
inceleme raporları” kenar başlıklı 57. maddesinin (3) No.lu fıkrasında “(3)
Yürütülmekte olan incelemelerde birden fazla mükellefi veya vergi türünü ya da
aynı mükellefin birden fazla vergilendirme dönemini kapsayan eleştiri konusu
yapılabilecek hususların tespit edilmesi halinde, konunun tek bir raporda ifade
edilebilmesi amacıyla Vergi Tekniği Raporu düzenlenebilir. Bu raporlar,
sonrasında düzenlenecek vergi inceleme raporlarının ekini oluşturur.”
hükmü yer almaktadır.
Anayasa’nın “I. Başlangıç ve kenar başlıklar”
başlıklı 176. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Anayasa’nın dayandığı temel
görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dâhildir.”
ve ikinci fıkrasına göre, “Madde kenar başlıkları, sadece ilgili
oldukları maddelerin konusunu ve maddeler arasındaki sıralama ve bağlantıyı
gösterir. Bu başlıklar, Anayasa metninden sayılmaz.”
19.12.2005 tarih ve
2005/9986 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan “Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik”in([1])
“Madde başlıkları” başlıklı 14.
maddesinin (1) No.lu fıkrasına göre; “(1) Madde, ek madde ve geçici maddelere
içeriğine uygun başlıklar konulur. Çerçeve maddelere başlık konulmaz.” ve
(2) No.lu fıkrasına göre, “(2) Madde hükmünün değiştirilmesi
sonucunda, maddenin başlığı ile muhtevası arasındaki uyumun bozulması hâlinde,
madde başlığı da muhtevaya uygun şekilde değiştirilir.”
Anayasa’da “madde kenar başlığı” ve Yönetmelikte
ise “madde başlığı” kavramları
kullanılmış olup, yasalar Anayasa’ya ve düzenleyici işlemlerde yasaya aykırı
olamayacağından, Yönetmeliğin dayandığı 3056 sayılı Kanun’da da bu konuda bir
düzenleme bulunmadığından, Anayasa’ya uygun olarak madde kenar başlığı
kavramının kullanılması uygun olacaktır.
Anayasa’ya göre madde
kenar başlığı madde metnine dâhil değildir, eski ifade ile “matlaplar” Kanun değildir, ancak Yönetmeliğe göre de madde kenar
başlığı ile madde metninin uyumlu olması gerekmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun
“İhbarname Esası” kenar başlıklı 34.
maddesine göre “İkmalen ve re’sen tarh edilen vergiler “İhbarname” ile ilgililere
tebliğ olunur. Nev’i ve doğuşu ayrı olan vergiler için ayrı ihbarname
kullanılır.”
Vergi Usul Kanunu’nun 35. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Takdir komisyonunun kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re’sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer sureti ihbarnameye eklenir.” (Bu hükümden ikmalen tarhiyatı içeren vergi inceleme raporunun bir örneği ihbarnameye eklenmez gibi…