Yazar: Ahmet EROL*
I-
GİRİŞ
Büyük ve
tanınmış şirketler gerek büyük kentlerdeki trafik karmaşasından ve yüksek
kiralardan ve gerekse geri kalmış bölgelerde kaliteli konut bulmama derdinden nitelikli
personelini kurtarmak; onların şirket bünyesindeki performanslarını bu tür
sorunlarla düşürmemek ve şirketteki çalışma ömürlerini, şirkete bağlılıklarını
artırmak amacıyla mülkiyeti şirkete ait lojman niteliğinde veya mülkiyeti özel
kişilere ait kiralık konut temini yoluna gidebilmektedirler. Söz konusu konut
temin işlemlerinin mali boyutu gerek kurumlar vergisi ve gerekse ücret yönünden
gelir vergisi hükümleri itibariyle irdelenecektir.
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük
kentlerde ve Anadolu’nun geri kalmış kentlerinde büyük şirketler yaptıkları
yatırımlarda ya da başladıkları faaliyetlerinde nitelikli personeli kazanmak ve
şirket yapısında uzun süreli tutmak amacıyla iyi maaş yanında onlara ev bulma
sorunu yaşamamaları için ya kendi taşınmazı durumunda lojman niteliğinde ev
vermekte ya da mülkiyeti başka kişilere ait konut da kiralayabilmektedirler.
Söz konusu konut teminlerinin vergi karşısındaki durumu yazımızın konusunu
oluşturmaktadır.
II- KONUNUN HUKUKİ ANALİZ VE
DEĞERLENDİRMESİ
Günümüzde özellikle büyük sermayeli şirketler, ulusal olmaktan çok uluslararası ve adeta aidiyetleri hiç belli değildir. Ortaklık yapılarındaki çok uluslu yapı bu şirketleri küresel boyutta üretim, dağıtım ve yönetim yeteneğine kavuşturmaktadır. Her anlamda dev boyutlara ulaşmış bu şirketler ve bu şirketlerle işbirliği içinde çalışan orta büyüklükteki şirket veya işletmeler çalışanlarının verimliliğini artırmak, onlarda kurumsal bağlılık yaratmak için maaş dışında çeşitli özlük hakları sunmaktadırlar. “Çokuluslu işletmelerde insan kaynakları yönetiminin en önemli unsurlarından biri ücret ve maaş yönetimi politikalarıdır. Özellikle, günümüzde işgücü yapısının giderek farklılaşması işgörenlerin, işletmeler beklentilerini değiştirmekte, bu bağlamda geleneksel ücret ve ödeme sistemleri yetersiz kalmaktadır.”(1) Ücret ve ödeme sistemlerindeki yetersizlik, büyük kentlerdeki yaşantının çok pahalı olmasından, küçük ve geri kalmış bölgelerde ise sosyal yaşantının ve yaşama olanaklarındaki yetersizliklerin yarattığı iç isteksizliklerden kaynaklanmaktadır. Çalışanlar büyük kentlerdeki pahalı hayat karşısında şirketlerden ücret yanında yaşam kalitesinin artıracak başka beklentiler içine girmektedir. Az gelişmiş bölgelerdeki güç yaşam koşullarına kaliteli personeli göndermek ortaya çıkan mahrumiyetler nedeniyle oldukça güçtür. Bu bölgelere de nitelikli personeli gönderebilmek ve orada uzun süreli ve verimli bir çalışma temposunda tutmak için klasik ücretlendirme modelleri yeterli olmamaktadır.
İşte bu iki durumda da şirketler çalışanlarına
ücretin yanında, belli miktarda harcama (kaliteli giyecekler, iyi yiyecekler,
nitelikli tatiller)yapması için belirli limitler içinde kredi kartı, performans
zammı, teşvik ikramiyesi, yıpranma zammı, eğitimdeki çocukların eğitimi için
burs, yılsonu kar payı, araba, konut veya lojman vb. gibi adeta aslını da
aşacak miktarda yan özlük hakları sağlama yoluna gitmektedirler.
Şirketlerin hangi nedenle olursa olsun
çalışanlarına ve yöneticilerine konut olanağı sunmalarının vergisel bir boyutu
vardır. Şirketlerin çalışanlarına üç tür konut temin ederler. Bunlar:
– Mülkiyeti başkasına ait bir konutu kiralamak ve bunu
çalışanına kullandırmak.
– Mülkiyeti şirkete ait konutları çalışanlarına ücretsiz
olarak kullandırmak.